YANGIN YERİ


     TİİİİİİİİİİİR TİİİİİİİİR TİTRİYORUM. 

Kaleme sarılmamdaki neden bu değil. Bazı anılar zihnimi kurcalıyor o kadar. Acelem de var. Belki de böyle bir işe hiç kalkışmamalıydım. İnsan bir kere başladı mı ardı arkası kesilmiyor. Buna bir çare bulmak lazım. Oyuncaklarına aşık olan bir sihirbazdan farkım yok. Yazmanın da oynamaktan farkı yok zaten. Ben büyük bir işe kalkıştım. Fakat buna daha sonra geleceğim.  Bu kısıma giriş diyorlar sanırım. O halde nereye girdiğinizi bilmek isteyebilirsiniz. 

     Birkaç dekor ve balkon:

Koridor, kapıyı açtığınızda  gözünüze çarpmayabilir. Odaların başladığı yere kadar sürer. Orada da biter. Kapılar, onları unuttuk. Kapıları unuttuktan sonra mutfağa girebiliriz öyleyse. Geriye dönmeye vaktimiz yok, çünkü bizi bekleyen bir.. Mutfak diyorduk: onun başladığı yer kokudur. Kafanızı içeri doğru uzatırsanız eğer kadına dair birşeyler ararsınız orada. Olmadığını da öyle hızlı, öyle iyi anlarsınız ki... Oradan çıkan tek koku, demir ve yağmurdur. Salon karmakarışıktır. Sarı bir ampül almak gibi bir niyetim vardı. Denk gelmedi bir türlü. Bir de işte balkonum var. Küçük ve basık bir yer. Karşıdaki binanın balkonlarıyla örtüşmüyor. Sıkışmış, arada kalmış bir çıkıntı gibi. Öyle basık ki, gökyüzüne dair hiçbir belirtiye rastlamıyorum oradayken. Gece ve gündüzü dahi ayırt edemezsiniz ilk başlarda. Kimileri, sebep olarak bunu gösterebilirler. Görmek istedi, diyebilirler. Bir kere olsun bilmek istedi gündüz ne demekti, hangi dilde konuşurdu; bir kerecik... Bu bir insanın başına gelebilecek en kötü şey olsa gerek. Hiç tanımadığın insanlar ölümü sende benimsemeye çalışacaklar.

 Burada olmanızın bir anlamı olmasına yardım etmek isterdim. Fakat benim bir balkonum var görüyorsunuz. Üstüne çıktığım bir korkuluk var. İlerde mavi bir deniz, ilerde sevişen çocuklar, ilerde alabildiğine bir gökyüzü olabilir fakat benim şu andan başka şeyim yok. Bu zamana, bu balkona mecburum. Zamanımız olsaydı eğer daha güzel bir mektup yazılabilirdi. Bu sefer koridorlar hakkında uzun uzun konuşurduk. Kapıları yine unutmayı tercih edebilirdik. Tıpkı sizin benim ölümümü dinlerken kendi ölümünüzü unutmayı tercih ettiğiniz gibi. 

     Ölümden korkmak için bilge olmalı insan, belki de bilgelerin en büyüğü olmalı. Bana ölümlü olduğumu söylediler fakat olup olmadığımı söylemediler. Bundan korkuyorum işte, hiç var olamamış olmaktan korkuyorum.  Bu yüzden çıktım buraya. Bir varmış demek adına bir yokmuş diyebilmek için. Bir yokmuş üşümüş, bir yokmuş korkmuş, bir yokmuş: varmış. Eğer şimdi atarsam kendimi, demek varmışım ben. Peki ya yoksam... Düşünsenize bırakıyorum kendimi aşağı, bir türlü düşemiyorum. Bir balkonum bile yoksa benim? Hayır hayır mümkün değil bu.. uğruna yaşayacak bir ölüm verin bana, bana bir balkon verin. Size diyorum Hey.. duymuyor musunuz? Öyle bir yangın ki bu, yanamıyorum bile, sadece üşüyorum. Düşemiyorum fakat üşüyorum.  Ben TİİİİR TİİİİR TİTRİYORUM.  

  Mektup burada bitiyordu. İsim ya da tarih yoktu üstünde. Buna benzer balkonlar aramaya çıksam bulur muyum kadını diye düşündüm. Kağıt sararmıştı, akşam oluyordu. Eve doğru gitmek için yola koyuldum. Tanıdık biri miydi diye geçirdim içimden. Eğer öyleyse pek kötü bir durumdu. Bizim evin balkonu var mıydı acaba? İnanır mısınız tüm yol bunu düşündüm. Hava da iyice soğmuştu. Yürü yürü bitmiyordu yol. Sokaklar da gittikçe yabancılaşıyordu.  Herhalde yolu karıştırmış olacağım ki evi bir türlü bulamıyordum. Bizim bir evimiz vardı mutlaka. Biz kim miydik, karım, çocuklarım, televizyon... Yok, onlar yoktu. Bir evim.. yok muydu? Nerede yaşıyorum ben öyleyse? Parklarda uyuyacak halim yok ya. Bir saniye parklar nerede, çocuklar... çocuklar neden parkta değiller? Çocuklar, parklar, televizyonum... Cebimdeki mektubu çıkardım yeniden, belki bir ipucu bulurdum: bir adres, tanıdık bir yer, bir ev, balkon... en alta küçük harflerle bir not bırakılmış, bir nefeste okudum:

 Yeteri kadar kanıt toplayamadım, polis öleni ben sanıyor.  

Ben yaşıyorum dedim. Tüm şehir duyana kadar söyledim hem de. BEN YAŞIYORUM. Ben üşüyorum dercesine titredi mektup. Korkak şey, ölü şey diye geçirdim içimden. Şans da bu ya, etraftaki her yer yanıyordu. Buruşturdum, attım alevlerin arasına. Ölen ben değilim duyuyor musunuz? Neredeyim ben, neden hiç kimse yok. Soruyorum size neresi burası? Ben evime gitmek istiyorum artık. Akşam oldu üşüyorum. Ben, sanırım tit-ri-yo-rum.

“Derler mi bir ağızdan: bu ölen de kim

Hey tanrım! bu ölen de kim,

yani kim yaşamış kendi adına.”

 - Varta Wanderlust

 

https://open.spotify.com/intl-tr/track/6bxCcnTTLUMlqvKbJDRhSQ?si=4713d77bc4d94035

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   

 

   

 

 

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar